Sis

Filmin sonlarına doğru karakterinde dediği gibi, "Eğer bu olanlar bir kabus değilse ve uyanıp kendimizi güvenli yatağımızda bulmazsak bütün bunlar tekrar olabilir." Bu cümle filmin başında Edgar Allan Poe'nun sorduğu soruya alternatif bir cevap gibi. Film'in en güzel tarafı içerisinde ki bu gizemde saklı bu da şüphesiz Carpenter sayesinde oluyor. Film temposu düşük düzeylerde ilerliyor pek fazla gerilim ve korku öğesi barındırmıyor. Sadece filmin atmosferik yapısı ve barındırdığı gizem filmi izleme konusunda beni cezbetti. Carpenter kendi tarzını oluşturmuş başarılı bir yönetmen bu film de Carpenter'ın ortalama bir yapımı olmuş, çok beklentiye girmeden atmosferi ve gizemi için izlenebilir.

Yine John Carpenter müzikleriyle kotarılmış harika bir korku klasiği. Sahil kasabası olarak seçtikleri mekan o kadar güzel ki adeta insana film izlemekten ziyade terapi etkisi yapıyor. Özellikle Point Reyes Lighthouse'da okyanusa bak bak doyamazsın.

Hayaletlerin intikamı ve lanetli kasaba mefhumlarının yer aldığı senaryosu ise günümüzde bile orijinalliğini koruyor. Velhasıl kült bir eser efendim.

Bu arada filmdeki sahil kasabası Antonio Bay ile Alfred Hitchcock'un Birds filmini çektiği Bodega Bay birbirine yakın yerleşimler. Coğrafi benzerliklerinden anlaşılıyor zaten. San Francisco'nun kuzeyinde kalıyorlar.

Lafı açılmışken filmlerden tanıyıp da gidip görmek istediğim bazı mekanlar var böyle Amerika'da. Seattle mesela, The Ring'i izlediğimden beri merak etmişimdir. West Virginia var mesela. Gerçekten halkı o kadar yobaz mı merak ediyorum. Gezmek istediğim var işte bir sürü mekan ama şartlar müsait değil.