Sil Baştan Film Konusu
Sil Baştan Filmi Oyuncuları
Yorumlar
Genel izleyicilerin aksine filmi pek beğenemedim...Filmi izlerken çok koptum filmden...
Ben abartıldığı kadar iyi bir film olduğunu düşünmüyorum. Film sanki ara geçişlerde kopukluk yaşıyor.
Güzel farklı bir film.
Romantik filmleri sevmem bana hep uzak gelmiştir ama bu film başka..güzelmiş
Bence, aşk filmleri içerisinde zirveye oynayan bir aşk filmi. yayınladığı ilk günden beridir izlememeye direniyordum, çünkü hem fantastik öğeler hem de aşk meşk zırvalığı bana göre değildi. bunca zamandır düşmeyen imdb puanı ve oyuncu kadrosu yüzünden dün akşam inandımı kırıp izledim. izlemememek ile hata mı etmişim? hayır. çünkü dediğim gibi aşk konusu bana göre değil , bu kadar bağlılık salakça geliyor. ancak fantastik kısmı muazzam, harika bir deneyim ve yönetmenlik adına eşsiz bir iş. sadece bu kısmı için izlemeye değer bir yapım. hikaye, kurgu ve sürükleyicilk adına ise çok çok iyi. beni dâhi ekrana yapıştırmayı bildi. fakat bir daha izler miyim? mümkün değil.
jim carey hiraka oyunculuğuyla harmanlanmış romantik komedi 10/9
How happy is the blameless vestal's lot! / Ne mutludur suçsuz bakirenin dostları! The world forgetting, by the world forgot. / Unutulan Dünya’da Dünya’nın unuttuğu. Eternal sunshine of the spotless mind! / Lekesiz zihnin sonsuz güneş ışığı! Each pray'r accepted, and each wish resign’d” / Her isteği bırakılmış ama kabul görmüş her duası.” Alexander Pope Dilimize ismi “Sil Baştan” olarak geçen “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” filmi adını bir onsekizinci yüzyıl şairi olan Alexander Pope’un “Eloisa to Abelard” şiirinden alır. Şiir, Heloise d’Argenteuil’in öğretmeni Peter Abelard’a olan gizli aşkını ve evliliğini anlatır. Abelard toplum içindeki statüsünü koruyabilmek için Heloise’den evliliklerini saklamasını ister ancak bu dedikodu yayıldıkça Abelard Heloise’e olan güvenini yitirir ve onu manastırda sessizlik yemini etmeye zorlar. Heloise çok zor ve acılı geçen bir kaç yılın ardından Abelard’a geri döner. Aralarında geçen dört mektupta birbirlerine şaşkınlıklarını, acılarını, öfkelerini ve ıstıraplarını ifade ederler. Bu çatışmaları Heloise’e aşklarının imkansızlığını gösterir ve Heloise Abelard’la birlikte olmak yerine sonsuz sessizliği tercih eder. Heloise hissettiği acıyı ve Abelard’ı unutmak istediğini yukardaki cümlelerle anlatır. Heloise’in bu sözleri temiz bir zihne ve hiç bilmemiş olmaya özlem duymayı anlatmaktadır.
Romantik film sevmem hiçbir film samimi etkileyici gelmezdi bana ta ki bu filmi izleyene dek, her minik her söz yerli yerinde ve doğal yaptıktan eser yok. Filmin basinda İlk girişte hafızalarını sildirtikten sonra mountacka gidiyorlar iç güdüsel olarak bir şey arıyorlar ve tekrar karşılaştıklarında herşey aslında olması gerektiği gibi beklentilerin ne üstü ne altinda. Kate winsletin dediği gibi bana ileride hayatına anlam katmak için giren biri gibi büyük anlamlar yükleme, ben sadece sıradan huzur arayan bir kızım o kadar.... Müthiş 10/10
Joel ve clementine 2 yıllık aşklarını bitirme kararı alır ve ayrılırlar. Tabi aşkta öyle hemen bit deyince bitiyor he, hehehe Gülücük eğer travmatik değilse başımızdan geçen kötü bir olayı rahatça unuturuz, aklımıza gelince de bir etkisi olmaz, hatta beni daha da güçlendirdi diye havamızı bile atarız da, aşkı unutmak zorunda kalmak... Işte pek mümkün değil bu. Bizi bu dünyadan alıp götüren sevmek, mutluluk unutulmaz, sadece onunla yaşamayı öğreniriz. Ya da sevdiğimiz kişinin huyunu, maddiyatını, mesleğini vs. önemsemeden evlenmek en güzeli, yaş ne olursa olsun. Neden ayrıldılar mesela? Buzdaki bir diyalog açıklıyor aslında bunu: joel "sanırım geri dönmeliyim, ya buz kırılırsa? ’’clementine "buz çatlamayacak kadar kalın’’. Joel sıkıcı, kararsız, endişeli tiplerden, diğeri enerjik, kendinden emin. Bu gibi zıt sebepler. Unutmak imkansız ama neyse ki şirketin biri yapıyor, direk siliyor o kısmı. Gerçek hayatta olsa para basarlar, biz de rahat ederiz. Eder miyiz gerçekten? Aşk sadece hafızadan ibaretse, evet. Ama ya kalbe de kazınıyorsa... Peki clementine sildirince ne oluyor? Joel tesadüfen yeniden görüyor. Muhabbet etmek için yanına gidiyor. Bu kadarını anlatmak kafi bence:) filmde saç rengi metaforunu ayrıca beğendim, çok tatlı. Aşkın mevsimleri gibi clementine yeşil saçlı aşk filizleniyor, ilkbahar gibi. Kırmızı saç :aşkın en ateşli hali, yaz gibi. Turuncu : ayrılık geldi, aşk soldu, sonbahar. Mavi de kış...
filmin yüzde 80 i hayalle gerçek arasında geçiyor.Tamam güzel bir film.Ama bilim kurgu sıralamsında ilk 10 da olacak kadar değil.Hafızasından sildirdiği kişiye tekrar aşık oluyor olay bu yani.Jim Carrey gören puanı basmış.10/5
Popüler Yorumlar
"Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü, kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır. Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir.Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir. Hep ama hep hatırlarız.Ne biçim kaybetmektir bu Hatırlamak için bir hafızamız varken,unutmak için elimizde hiçbir şeyin olmaması; hayatın bize attığı en büyük kazıktır.Keşke elimizde olsada hafızamızdan istemediğimiz şeyleri silebilseydik gerçekten öyle bir şey olsaydı güzel olurdu.Karmakarışıklığına rağmen kesinlikle izlenmeye değer bir film.Repilkleri on numara not tutucak kadar güzel ve anlamlı.Kate Winslet ve Jim Carrey'e söz yok zaten kaliteleri belli çok yakışmışlar filmde çok iyi oynamış ikiside.İZLENMELİ..
Vizyona girmeden aylar önce çeşitli özel gösterimlerde sayısız izleyiciyle buluşmuş, hakkında onca yazı yazılmış, farklı tartışmaların odak noktası olmuş bir film hakkında daha önce anlatılanları tekrar etmeden yeni şeyler söylemeye çalışmak gerçekten de zor bir iş. Hele birde söz konusu film, adı yüksek sesle söylendiğinde dahi buruk bir gülümsemeye yol açan Sil Baştan olunca iş başlı başına zorlaşıyor. Sabahları her birimizi uzman birer yorumcuya çeviren "Dün gece bir rüya gördüm" sohbetleri, günümüzde mutlaka Sil Baştan'a referans yapan bir cümle de içeriyor artık. Filmin bu saman altından su yürüten popülaritesi de bizi hangi taraflarını, niçin beğendiğimizden çok, bu hikayeyi genel anlamda neden bu kadar sevdiğimizi sorgulamaya sürüklüyor. Charlie Kaufman tarafından kaleme alınan hikayede, hepimizin zaman zaman hayalini kurduğu bir deneyim gerçek oluyor. Mutlu anlardan çok, acı veren zamanları hatırlamaya programlanmış beyinlerimizden istemediğimiz bütün parçalar kendi rızamızla teker teker ayıklanabiliyor. Filmde de dendiği gibi bu deneyim bizlere tertemiz bir sayfa açmayı vaat ediyor. Sil Baştan'da herkesi gönüllü denekler haline getiren bu vaat, aslında gerçek hayatta rahatlıkla herhangi bir reklam kampanyasının ana damarı olabilirdi. Bizleri en hassas noktamızdan vurup, bu sözü veren firmanın önünde uzun kuyruklar oluşturmaya itebilirdi. Filmi daha izlemeden bu kadar çok sevmemizin esas sebebi de unutma hayallerini gerçekleştiremeyen bizlere, onu gerçek yapan insanların dünyasını hayran hayran izleme fırsatını sunması. Reklamlarda gördüğümüz erişilmez pürüzsüzlükteki kadınlara, yakışıklı erkeklere ve onların kusursuz ilişkilerine gizli bir hayranlıkla baktığımızda doğan, aynı imrenme duygusunu ilk bakışta Sil Baştan da yaratıyor. İzlemeye başladığımızda ise işlerin hiç de tahmin ettiğimiz gibi olmadığını anlıyoruz. Bir reklam olmaktan çok, tüketim toplumunu eleştiren bir film aslında Sil Baştan. Birbirlerini, beraber tükettikleri eşyalarla, birbirlerine aldıkları hediyelerle hatırlayan bir çift var karşımızda. Beyin haritaları dahi bu tüketim eşyalarının odak noktası haline getirildiği bir dizi işlem sonucunda çizilebiliyor. Ardından da bu eşyalar birer birer yok ediliyor. Yeni bir ilişkide yeni eşyalar, yeni hayatlar tüketmek üzere hem evinizde hem de beyninizde tertemiz bir yer açılmış oluyor böylece. Eşyaların yanı sıra kişiler, özel günler de tüketiliyor filmde. Sevgililer Günü'nde, aynı hediyelik eşya dükkanları, çiçekçiler gibi, bellek silme operasyonunu gerçekleştiren Lacuna şirketi de dolup taşıyor, dönemin en yüksek karını elde ediyor. Yeterince ilginç bir hayatı olmadığını savunan ve genelde susmayı, koyu renk kıyafetleriyle görünmez olmayı tercih eden Joel da kendi kendine soruyor bir an: "Bizler restoranlarda yemek yiyen ölüler miyiz?". Hareketli şehir hayatında, ne yaptıklarını bilmeden yaşayan, bir an bile durup düşünemeden önlerine gelen ister bir eşya, ister bir yemek, ister bir insan olsun tüketip bitirenler miyiz? Belliğimizi bu kadar mı doldurduk, her şeyi bu kadar mı tükettik de artık sildirmenin zamanı geldi? Sil Baştan, bütün bu sert söylemlerin yanı sıra çok insani bir film aslında. Charlie Kaufman'ın bolca iç ses kullanımı sayesinde baş kahramanı Joel kadar sessizleşen, söylemek istediklerini hikayenin içine muhteşem bir sakinlikle yayan ve yorumu hep izleyene bırakan bir kurgusu var. Birbirlerini veya çevrelerini tükettikleri için asla karakterlerini eleştirmeyecek, onları kötü duruma düşürmeyecek, sadece varolanı gösterecek kadar iyi niyetli. Sanki Kaufman karakterlerini, öylesine sevmiş ki onları iki arada bir derede bırakmaya kıyamamış bir türlü. Hem Joel'ın hem de Clementine'in yanlışları bir bir sıralanmış filmde, onları bu yanlışlara götüren nedenler de eksik bırakılmamış ki ikisi de eşit sevilsin, hiçbiri haklı çıkmasın. Böylesine bir sevgiyle yazılan Sil Baştan, doğal olarak son derece içten ve sıcak bir anlatıma kavuşmuş. İçgüdü'nün ardından ikinci defa beraber çalışan Michel Gondry ve Charlie Kaufman ikilisi aralarındaki sıkı dostluğun da getirisiyle neredeyse bir aile ortamı yaratmışlar filmde. Bu birlik Jim Carrey ve Kate Winslet'e de yansımış olacak ki, aralarındaki muhteşem uyum özellikle birebir kaldıkları sahnelerde performanslarını doruğa çıkarmış. Böylece film daha da doğallaşmış. Neden sevdiğimizi, neresini sevdiğimizi fazla düşünme vakti bulamadan kendimizi akışına kaptırdığımız bir film Sil Baştan. Ah keşkeler ile izlemeye başladığımız filmi, kendimize ait özel anlamlar eşliğinde bitiriyoruz. Unutma ve hafıza kaybı özlemi içinde hayran hayran seyretmeyi umduğumuz hikaye, bize hayatın anlamını sunuyor belki de kim bilir?