Takeshi Kitano, Japon yönetmen ve aktör. 1947'de Tokyo'da doğdu. 1983 yılında Oshima'nın Mutlu Yıllar Mr.Lawrence filminde rol aldı. Uluslararası ününü 1996 yapımı Çocuklar Dönüyor ile yaptı. 1997'de Havai Fişekler ile Venedik'te Altın Aslan ödülü aldı.
Takeshi Kitano

8,2/10 (61 oy)
66 kullanıcının favorisi
Takeshi Kitano Biyografisi
Hata Bildir
Yorumlar (14)
1947 yılında Tokyo’da dünyaya gelen KITANO ailenin tek erkek çocuğu ve en sessiz olanıdır.. babası Japonların ünlü Yakuza mafyası üyelerindendir..yine kendisinin belirttiği üzere babasından son derece çekinir ve hiç konuşmazmış..öyleki hayatı boyunca babasıyla sadece üç kez konuşmuş..(bu geçenlerde sinema dergisindede özellikle belirtilmişti) 60’lı yıllarda Meiji Üniversitesi ‘nde Makine Mühendisliği bölümünü kazanarak öğrenimini sürdürmüş.. yalnız disiplinsiz davranışları ve aşırı kavgacı kimliği nedeniyle okuldan atılması fazla geçikmemiş...(bu çoğu sinemacının ortak noktası galiba..ya okulu bırakırlar yada atılırlar ) babasıyla bir türlü yıldızı barışmayan KITANO eve dönmek yerine çeşitli işlere girerek hayatını yalnız sürdürür... Garsonluktan , inşaat işçiliğine kadar pek çok işte çalışır...70’lerin başlarında bir striptiz klübünde asansör görevlisi olarak işe başlıyor ve hayatı bundan sonra tamamiyle değişiyor.. çalıştığı kulüpte geceleri bizim stand up adını verdiğimiz Japonların ise Manzai adını verdiği tek kişilik komedi şovlarını seyrederek onlardan çok etkileniyor.. sessiz bir kişiliğe sahip olan KITANO kendisini bu uğurda geliştirmeye başlıyor.. striptizci kızlardan dans eğitimi almadan şarkı söylemeye kadar pek çok uğraşa başlıyor.. bu sayede kendisindeki taklit yeteneğininde farkına varıyor.. ve çok geçmeden asansör görevlisi olarak başladığı striptiz kulübünde komedi şovlarına çıkmaya başlıyor..en başlarda komediye hiç uymayan sert mizacı nedeniyle pek rağbet görmesede kendisine has üslubuyla çok sevilen bir karakter haline geliyor.. o sıralar emekliliğine ramak kalmış olan Kiyoshi Kaneko ile tanışıyor ve beraber THE TWO BEATS grubunu kuruyorlar.. bu unutulmaya yüz tutmuş KANEKO’nunda hayatını değiştiriyor.. beraberce uzun yıllar şovlar yapıyorlar ve tüm Japon gençlerinin tanıdığı bir grup halini alıyorlar.. daha sonraları bu ikili televizyona transfer oluyor ve bir çok program ve dizi film gerçekleştiriyorlar.. bir andan tüm Japonya’nın tanıdığı bir komedi ikilisi oluyorlar.. KITANO bunların yanında mizah öyküleri yazmaya başlıyor..ve bir çok tv dizisinin senaristliğini yapıyor.. 80’lerin başında KITANO sinemaya adım atıyor ve THE TWO BEATS grubu dağılıyor.. emekliliğini KITANO sayesinde uzun yıllar erteleyen KANEKO’da grup dağıldıktan sonra tek başına birşeyler yapmaya çalışıyor..ama bir zaman sonra unutulup gidiyor..
Sinemada karşımıza bambaşka bir KITANO çıkıyor.. halkın tanıdığı komik adam gitmiş yerine sert mizacını sonuna kadar kullanan ciddi bir adam gelmiş.. ilk filmleride bu yüzden pek tutulmuyor...mafya vari bu aksiyon filmlerinde yıllarca tanıdıkları komik adamı perdede elinde silahlarla ve sert bakışlarıyla gören seyirciler kendilerini yine gülmekten alamıyorlar bu yeni karakteri bir türlü benimsiyemiyorlar... ama KITANO ısrarla ciddi karakterlerdeki oyunculuğuna devam ediyor ve ünlü yönetmen NAGISA OSHIMA’nın MERRY CHRISTMAS,MR. LAWRENCE filmiyle cümle aleme bu işte ne kadar usta olduğunu ve ciddi rolleride başarıyla oynuyabileceğini gösteriyor.. 80’ler boyunca bir çok aksiyon filminde kamera karşısına geçiyor..kimisinde polis kimisinde yakuza olarak bir çok şiddet filminde boy gösteriyor..öyleki artık kimse bu adamı komik adam olarak anımsamıyor.. ve KITANO burada yine beklenmiyeni yapıp tekrar şov dünyasına dönüyor.. yine eskisi gibi komik..ama bu sefer daha sert ve acımasız.. sahnelerde yine japon gençlerinin ilgisini çekmeyi başarıyor .. ve yine hiç beklenmeyen bir şey yapıp müzik kaseti çıkartıyor.. ama bu pek beklenen bir etki yaratmıyor.. öyleki bir köşe yazarı şöyle diyor..’’BEAT’ı (bu arada artık halk arasındaki adı Beat Takashı’dir.. bu isim ona The Two Beats grubundan kalmıştı) dinlediğimde harakiri yapmamak için kendimi zor tuttum’’ kaset fiyaskosundan sonra müzisyenliğini gece kulüplerinde sadece zevk için piyano çalarak sürdürüyor..
KITANO önüne çıkan tüm fırsatları çok iyi değerlendiriyor..ama şansıda tabi ki ona çok yardımcı oluyor..onlardan biride yönetmenliğe başlaması oluyor.. onu tüm dünyaya tanıtan bir aktör olmanın yanı sıra yönetmen olarakta kendisini izliyenlere hayran bırakan SONO OTOKO,KYOBO NI TSUKI yani bizim ülkemizdede vıdeo piyasasına VIOLENT COP adıyla çıkan benimde KITANO’yla ilk kez tanışmamı sağlayan filmi oluyor.. bu filmde sadece başrol oyuncusu olarak düşünülen KITANO çekimlerin ilk haftasında yönetmen KINJI FUKASAKU ‘nun bu görevi bırakmasıyla yönetmenlik koltuğuna da geçiyordu...KITANO bütün çekimlere baştan başlıyor..senaryo üzerinde çeşitli değişiklikler yapıyor.. ve ortaya mükemmel bir film ortaya çıkartıyor.. polisiye dramın iç içe geçtiği bu filmde kara mizahıda elden bırakmıyor tabi ki .. ilk defa denediği yönetmenlikte izleyenleri kendisine hayran bırakıyor.. ama kendi ülkesinde yönetmenliği pek tutulmuyor..çünkü bir aksiyon filmine gitmiyecek şekilde kullandığı kamerası eleştirilere neden oluyor.. kısacası şimdi herkesin yakından tanıdığı HANEKE’nin bir kopyası.. ama tek farkı onun filmlerinde kan ve şiddet ön planda.. ama çok zaman geçmeden kendi türünü ülkesine sevdirmeyi başarıyordu..bunuda ikinci filmi 3-4x JAGUTSA (BOILING POINT) ‘la gerçekleştiriyordu.. bu filmde hem kameranın karşısında hemde arkasındaydı..ayrıca filmin senaryosuda kendisine aitti.. oldukca az dıyalog olmasına oldukca fazla şey anlatmayı başarıyordu..yine dramayla polisiyeyi çok iyi harmanlıyordu..ama önceki filmi VIOLENT COP’a göre daha az şiddet perdeye yansıyordu... uzun uzun planlar ağır kamera hareketleriyle yine kendi üslubunu sürdürüyordu..öyleki tuvaletten çıkan Masaki’nin maç yaptıkları beyzbol sahasına kadar yürüdüğü sahneyi uzun bir plan içinde oraya gidene kadar takip ediyorduk.. ki bu yürüyüş sadece 4-5 dakika sürüyor.. ama dedik ya.. kendi üslubunu kendi insanlarına sevdirmeyi bu filmle başardı.. ama Avrupa’da ve Amerika’da zaten ilk filmiyle bir ikon haline dönüşmüştü.. değişiklikleri seven KITANO üçüncü filmiyle bambaşka bir senaryoyla karşımıza çıkıyordu.. artık ülkesinde onun tarzını onun bu değişkenliğini bilen bir kitlesi oldu için hiç yadırganmamıştı.. ANO NATSU,ICHIBAN SHIZUKANA UMİ adlı bizde BİR DENİZ MANZARASI ismiyle gösterilen filminde eski ortağı unutulup giden Kiyoshi Kaneko’ya da rol veriyordu.. ve ona takrar bağlılığını sunuyordu.. bu filminde sörfe meraklı sağır bir gencin hayatını anlatıyordu... ne şiddet öğesi ne de mizahi bir anlatım olmadan tamamen dramayı ön planda tutan bir KITANO filmiydi.. ama tabiki artık kendisiyle bütünleşmiş olan tarzını bu filmde de konuşturuyordu..daha doğrusu seyrettiriyordu..çünkü neredeyse sessiz film diyebileceğimiz kadar sessiz bir filmdi bu.. dördüncü filmi iki senelik bir aradan sonra geliyordu... SONATİNE .. bana göre en iyi absürd komedilerden biri olan bu film kimilerine göreyse en iyi filmi olarak görülmektedir... eskiden çok korkulan bir yakuza olan Yoshinori ( tabi ki karşımızda yine Kıtano) elden ayaktan düşünce bu dünyadan tamamen uzaklaşır.. filmde onun tatil için gittiği deniz kıyısındaki son bir haftasını geçmişine doğru flash backlerle anlatır.. ama bu filmiyle yeni bir KITANO karşımıza çıkar..bu sefer kamerasının yanında renkleride görüntüleride konuşturmaya başlar.. öyleki şiir tadında enfes sahneler ortaya koyar.. ünlü yönetmen AKIRA KUROSAWA bir röportajında KITANO’yu en değerli Japon yönetmenler arasında gösterir.. daha sonraları KITANO özüne dönüş yapar ve kansız,şiddetsiz dramadan uzak bir komedi filmi çeker.. aklı fikri sadece kadınlarda olan bindiği otobüste etrafındaki kadınlarla nasıl sevişebileceğinin hayallerini kuran yarım akıllı bir gencin hikayesini anlatmaktadır.. MINNA-YATTERUKA (HİÇ BECEREBİLİYOR MUSUN? ) isimli bu film belkide KITANO’nun en kötü projesiydi..aslında ilginç bir senaryoya sahip olan bu film ne yazık ki doğru düzgün bir anlatım yakalıyamadığından heba olup gitmişti..
Sonunda beklenen oluyor KITANO ilk kez bir Hollywood filminde rol alıyordu... Robert Long’un yönetmenliğinde Wıllıam Gıbson’dan uyarlanan JOHNNY MNEMONIC (BEYNİMDEKİ DÜŞMAN) filminde Keanu Reeves’ın peşindeki kötü adamdı.. Dolph Lundgren,Ice T gibi oyuncuların rol aldığı bu filmde KITANO ön plana çıkmasada film eliştirmenler tarafından olumlu karşılanmıştı.. KITANO bu filmden sonra bir daha hiçbir Hollywood filminde yer almadı... ama daha sonralar BROTHER filminin büyük bir kısmını amerika’da çekti..buraya daha sonra geliceğiz.. JOHNNY MNEMONIC filminden sonra yönetmenliğe kaldığı yerden devam eden KITANO Japonya’da gelmiş geçmiş en fazla seyredilen filmini çevirdi.. KIDZU RITAN adlı filminde yine kara mizahı ön plan tutarak geçmişinden esintilerle anlattığı bir gençlik filmiydi.. sert görüntüsünün altında çocuksu bir duyguya sahip olan Senji bahisli maçlara çıkan bir boksördür.. en yakın arkadaşı Takıo onun bahis işlerini yürütmektedir.. bir gün Senji boksörlüğü bırakıp Manzai (Stand Up) sanatcısı olmaya karar verir..bunun üstüne hem mafya hem de Takıo onu bu kararından vazgeçire bilmek için ellerinden geleni yaparlar.. KIDZU RITAN’nın beklenmedik başarısından sonra en iyi filmlerinden birisi HANA-Bİ geliyordu..KITANO, SONATINE’den sonra bir kez daha kendisinin çektiği bir filmde yine kamera karşısına geçiyordu.. ve sert mizacını her zamanki gibi yine sonuna kadar kullanıyordu.. Nishi (Kıtano) ailesine son derece bağlı ve herkes tarafından sevilen bir polistir.. günün birinde karısının ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenir.. tek isteği yapılacak tedaviyle karısının ölümünü biraz daha geçiktirmek ve karısının son günlerini mutlu bir şekilde geçirmesini sağlamaktır..ama bunlara yeticek maddi durumu yoktur.. bir de bütün bunların üstüne en yakın arkadaşı , girdikleri çatışma sırasında vurulunca sakat kalır.. Nishi hem karısı için hemde sakat kalan arkadaşına yardım etmek için soygun yapmaya karar verir.. ve bundan sonrası tam anlamıyla bir vahşete dönüşür..kontrolden çıkan bir soygun , Yakuzalar, polisler ... tam anlamıyla KITANO filmi... öyle ki bu kadar sert yapısına rağmen olağanca duygusallığıyla bir çok fetivalden ödüllerle dönen HANA-Bİ (HAVAİ FİŞEKLER) Venedik film festivali’nden de Altın Aslan ödülünün sahibi oluyordu..
KITANO, Venedikte aldığı büyük ödülden sonra KIKUJIRO adlı duygusal komediyle bir kez daha oyuncu-yönetmen olarak karşımıza çıkıyordu..tabi her filminde olduğu gibi yine senaryosu kendisine aitti.. ağzı son derece bozuk olan , alkolik ve kumarbaz Kikujiro (Kıtano) ‘yla dokuz yaşındaki Masao’unun dostluklarını anlatan film tam anlamıyla bir duygu fırtınasıydı.. Masao Tokyo’da yaşayan annesini görmek için evden kaçar.. ona bu yolculuğunda yaşlı Kikujiro’da eşlik eder.. gittikleri her kasabada renkli simalar renkli kişilikler onların bu yolculuğuna renk katarlar.. benimde en sevdiğim üç filminden birisi olan KIKUJIRO Cannes film festivalinde de yarışmıştı... daha sonra onu sinemaya kazandıran ünlü yönetmen NAGISA OSHIMA ‘nın Cannes film festivalinde de gösterilen son filmi TABOO’da bir kez daha oyuncu olarak karşımıza çıkıyordu..18 yaşındaki Kano isimli homoseksüel bir samurayın hayatını anlatan filmde KITANO konseydeki samuray hocalarından birisini oynuyordu...sonraki filminde aksiyona geri dönüş yapan KITANO, BROTHER adlı filmiyle soluğu bu kez Amerika’da alıyordu.. ama yine bir Japon filmiyle.. söylemeye gerek varmı bilmiyorum ..tabi ki yine hem yönetmen hem senaryo hemde oyunculukla .. Yamamato (Kıtano) ülkesinde mimlenmiş bir Yakuzadır.. o da yeni işler çevirmek için Amerika’ya gelir ve siyahi gangster’ler le iş birliği yapar .. pek alışık olmadığı bir ortamda hiç beklenmedik olaylarla hem şiddeti hemde komediyi beraber izleriz... Yamamato diğer mafyalara kendisini hissettirmek için oldukca kanlı bir işe girişir.. ve kendisini bu yeni ülkeye kabul ettirmeye çalışır.. aslına bakılırsa şiddet olarak yine diğer KITANO filmlerinden aşağı kalır yanı yok..ama işe Amerikalılar girince benim pek etkilenmediğim bir film ortaya çıkmış.. ama aksiyon severleri fazlasıyla memnun ettiği kesin.. ve KITANO’nun en son bombası... DOLLS (BEBEKLER) ... bu sefer yalnızca senaryo ve yönetmenlikle yetinen KITANO üç ayrı aşk öyküsünü perdeye yansıtıyor.. birincisinde evlilik hazırlığı yapan Matsumoto ve Sawako’yu seyrediyoruz.. Matsumoto ailesinin baskısı üzerine Sawako’yu bırakır ve bir başkasıyla evlenmeye karar verir..bunun üzerine Sawako intihara kalkışır.. Matsumoto düğün gününde Sawako’nun intihara kalkıştığını duyunca düğünü bırakır ve Sawako’nun yanına gider..akli dengesini yitirmiş olan Sawako’yu hastahaneden çıkarır ve beraber bir arabada yaşamaya başlarlar..bir süre sonrada bellerine bir ip bağlıyarak sokaklarda dolaşan dilenciye dönüşürler.. ikinci hikayede eski bir yakuza patronu olan Hiro yıllar önce terk ettiği sevgilisinin her cumartesi sürekli buluştukları parkta ona yemek yapıp bekliyeceğim dediği yere gider.. ve bankta elinde yemekle oturan ve onu yıllar boyunca her cumartesi bu bankta bekleyen eski sevgilisini görür.. üçüncü hikaye ise bir fanatiğin aşkını anlatıyor.. Haruna ünlü bir pop yıldızıdır.. Nukui ise ona deliler gibi aşık bir hayranıdır..günün birinde Haruno trafik kazası geçirir ve bir gözünü kaybeder..daha sonra inzivaya çekilen Haruno’ya aşkını ispat etmek istiyen Nukui onu ziyarete gider .. her öyküde göz yaşlarınızı tutamıyorsunuz..gerçekten bir birinden güzel üç aşk öyküsüyle inanılmaz güzel görüntüleriyle KITANO hedefini tam on iki den vuruyor.. ve nihayetinde onu tanımayanları cümle aleme tanıtıyor..
Benim uzun zamandır hayranlıkla takip ettiğim bir yönetmen olan ‘BEAT’ TAKESHI KITANO bence günümüz sinemasının en iyi yönetmen ve oyuncularından birisi..kendisinbe has karizması ve inanılmaz kamerasıyla her zaman takip edilmesi gereken bir sinemacı.. ayrıca söylemeden geçmiyeyim.. kendisi birde spor yazarlığı yapıyordu..bu en son dünya kupasında üçüncü olan Türk milli takımı için bir yazı bile yazmıştı.. böyle renkli bir kişiliğe sahip olan KITANO’yu sizlerde keşfedin...